28 Mayıs 2018 Pazartesi

SAVAŞ SANATI | Sun Tzu

  • Savaşın getireceği zararı bilmeyen kişiler, savaşın getireceği yararı da bilemezler.
  • Asker, düşman askerine savaşmadan baş eğdirir, düşman kentini saldırmadan ele geçirir, düşman devletini oyalamadan devirir.
  • Hükümdar ile komutan birbirine yakınsa o ülke güçlü olur, ilişkikeri zayıfsa o ülke mutlaka zayıf düşer.
  • Savaşabileceğini ya da savaşamayacağını bilen kazanır. Bu nedenle "karşısındakini ve kendini bilen hiçbir savaşta tehlikeye düşmez;karşısındakini bilmeyen, sadece kendini bilen bir kazanır bir kaybeder; karşısındakini de, kendini de bilmeyen her savaşta mutlaka tehlikeye düşer."
  • Baş edilemezlik kendimize, baş edilebilirlik düşmana bağlıdır. Bu nedenle iyi bir savaşçı yenilgiye uğratılamayacağı koşulları yaratabilir, ama düşmanı yenilgiye uğratabilecek koşulları yaratamaz.
  • Savaşanlar hep cepheden kapışır, ama sürpriz manevralar zaveri tayin eder. O nedenle iyi sürpriz manevra yapanlar gök ve yer gibi sonsuz değişken, dereler, ırmaklar gibi tükenmezdirler. Bitip yendien başlarlar güneş ve ay gibi. Ölüp yeniden dirilirler dört mevsim benzeri.
  • Notalar beşi geçmez, ama beş notanın bileşimleri hiç duyulmadık melodiler yaratır. Renkler beşi geçmez, ama beş rengin bileşimleri hiç görülmedik renkler yaratır. Tatlar beşi geçmez, ama beş tadın bileşimleri tatılmadık tatlar yaratır.
  • Hızla gelen sel sularının taşları söküp sürüklemesi onun müthiş gücündedir. Hızla dalan alıcı kuşun yok ediciliği atılışındandır. O nedenle iyi savaşanlar indirici ve atiktir. Onların gücü yayı gerilmiş bir arbalet, hızı tetiklenmiş bir ok gibidir.
  • Savaş bir kargaşadır, kargaşa düzenden doğar, korku cesaretten doğar, zayıflık güçten doğar. Düzen yada düzensizlik sayıdadır (örgütlenmededir). Cesaret yada korkaklık tavırdadır. Güçlülük yada güçsüzlük görünümdedir.
  • İyi savaşanlar yapmak istediklerinin kendilerine yapılmasına fırsat vermezler. Hücum etmesini bilen karşısında düşman neresini savunacağını bilemez, savunmasını bilen karşısında düşman neresine saldıracağını bilemez. Bu ne maharettir, görüntüyü görünmez kılar; bu ne hikmettir, sesi duyulmaz kılar ki düşmanın kaderini elimizden tayin eder!
  • Hızın rüzgar gibi, yavaşlığın orman gibi olmalı. Ateş gibi saldırıp yağmalamalı, dağ gibi kıpırdamaz olmalı. Karanlıklar gibi bilinmez, haraketin yıldırımlar, şimşekler gibi olmalı.
  • Komutanı bekliyen beş tehlike: Ölümüne savaşırsa düşman tarafından yok edilebilir, korkaklık tutsak olmak demektir, paniğe kapılıp kaçmak aşağılanmak demektir, çok mağrur olur kendine güvenirse sonunda utanç duyacak bir duruma düşebilir, adamlarına fazla düşkün olursa zor durumda kalabilir. 
  • Saldırılamayacak bir kudrete ulaşarak zaferi kazan!

26 Mayıs 2018 Cumartesi

SOKRATES'İN SAVUNMASI | Platon


  • "Çünkü nerede korku varsa, orada utanç da vardır"...diye yazan şairin yazdığının tam tersini söylüyorum. Korkunun olduğu yerde utancın da olması bana doğru gelmiyor. Çünkü hastalıklardan, yoksulluktan ve bunun gibi daha bir sürü şeyden korkan çoğu kişi, bunlardan korktukları halde, aynı şeylerden utanç duymazlar.
  • Ama öte yandan, utancın olduğu heryerde korku vardır. Bir davranışından utanan ve sıkılan bir insan, kötü biri olarak algılanmaktan çekinir ve korkar. Öyleyse nerede korku varsa orada utanç da vardır demek doğru değildir. Tam tersine nerede utanç varsa orada korku da vardır. Ama korkunun olduğu her yerde utanç yoktur, çünkü korku utançtan daha kapsayıcı bir kavramdır.
  • Ozanların eserlerini bilgelikleri sayesinde değil, kahinler ya da gaipten haber verenler gibi, doğal yetenekleri ve kendilerinden geçmeleri sayesinde ürettiklerini anladım. Onlar birçok güzel şey söylese de, ne söylediklerinin farkında değiller. Ozanların da aynı durumda olduklarına kanaat getirdim. Aynı zamanda ozanlık yetenekleri yüzünden, öyle olmadıkları halde, diğer konularda da bilge olduklarına inandıklarını anladım. Siyasetçilerle olduğu gibi, aynı nedenlerle onlardan üstün olduğumu düşünerek yanlarından ayrıldım.
  • Bedenimiz var olduğu ve ruhumuz onun gibi bir kötülükle yoğrulmuş halde bulunduğu sürüce, hiçbir şekilde arzuladığımız, gerçek adını verdiğimiz şeye bizi tatmin edecek kadar sahip olamayacağız.
  • Bazılarının "insan düşmanı" olması gibi biz de "düşünce düşmanı" olmayalım, çünkü düşüncelerden nefret etmek kadar kötü bir şey olamaz. 
  • Aslında düşünce düşmanlığı da insan düşmanlığının oluştuğu şartlarda ortaya çıkar. İnsan düşmanlığı, insanlar hakkında yeterli bilgiye sahip olmadan bir insana sonsuz güven duyup, onu kesinlikle doğru,düzgün ve güvenilir sandıktan sonra kurnaz, güvenilmez ve sandığımızdan farklı olduğunun anlaşılmasıyla ortaya çıkar.
  • Cahil insanlar, herhangi bir konuyu tartıştıkları ya da bir itirazda bulundukları zaman, ne hakkında konuştuklarını iyi bilmekten çok, savundukları düşünceleri orada bulunan herkese kabul ettirmeye önem verirler.
  • Şimdi ey beni mahkum edenler, size bir kehanetimi söylemek isterim; çünkü ölmek üzereyim ve ölüm saatinde insanlara kehanet gücü bahşedilir. Siz katillerime diyorum ki, ben göçtükten hemen sonra bana verdiğinizden çok daha ağır bir ceza kesinlikle sizi bekleyecek...İnsanları öldürmekle birilerini kötü yaşamınızı kınamaktan alıkoyabileceğinizi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz; onurlu yada olanaklı kaçış yolu bu değildir; en kolay ve en asil yol başkalarını sakatlamak değil, kendinizi geliştirmektir.
                     

24 Mayıs 2018 Perşembe

MARTI JONATHAN LIVINGSTON | Richard Bach


  • Yaşamak için ne çok neden var! Balıkçı teknelerinin etrafında o rutin,sıkıcı dönüp dolaşmadan başka nedenler de var yaşamak için. Cehaletimizi kırabiliriz, becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekamızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz. en önemlisi, özgür olabilirz! Uçmayı öğrenebilirz!
  • Martı Jonathan bezginliğin, korkunun ve öfkenin bir martının ömrünü kısalttığını, bunları zihninden uzaklaştırdığında ise hoş ve uzun bir yaşam sürebileceğini fark etmişti.
  • Diğer dünyayı bir öncesinde öğrendiklerimizle kurarız. Fakat hiçbirşey öğrenilmemişse, sonraki yaşam öncesinin aynısı olacaktır.
  • Düşündüğün en son hızda herhangi bir yere uçabilmek için daha şimdiden oraya vardığını kabul etmelisin.
  • Eğer ne yaptığını iyi biliyorsan her zaman başarırsın. Başarmak için ne yaptığını bilmek gerek. 
  • Tüm bedeniniz, düşündüklerinizden başka bir şey değil. Düşüncelerinizin zincirlerinden kurtulun, bedenlerinizin zincirlerini kırın. İstediğimiz yere gitmekte ya da istediğimiz yerde bulunmakta özgürüz. Bizler sürünün bir parçası değilsek, kurallarına da uymak zorunda değiliz.
  • Burada ve şimdi, kendin olmakta, kendi gerçek kişiliğine sahip çıkmakta özgürsün ve hiçbir şey seni yolundan alıkoyamaz. En doğru yasa bizi özgürlüğe götürecek olandır.
  • Sınırlarımızı sırayla ve büyük bir sabırla aşmaya çalışmalıyız.
  • Gözünle gördüklerine sakın inanma. Görünenlerin hepsi sınırlıdır. Anlayarak bakmaya, bildiklerinin ötesine geçmeye çalış.
  • En yüksekten uçan martı, en uzağı görendir. Acaba biz, dünyamızdaki özgürlüğün bitişini izleyen martılar mıydık?


                                                       

22 Mayıs 2018 Salı

SAÇMALIKLAR ÇAĞI | Michael Foley


  • Altın çağ mutluluğu, ya insanlar keyfini sürecekken fark edilmeden geçip gittiğinden ya da insanlar fark edebilecek durumdayken çoktan bitmiş olduğundan, insan ırkına hep yabancı kalmıştır. Mutluysan fark edemessin ve fark ediyorsan mutluluğa sahip değilsin.
  • Istıraplı tükenişle haz verici yenilenme arasındaki belirli döngünün dışında kalıcı mutluluk yoktur ve bu döngüyü her ne bozarsa, yaşamaktan gelen temel mutluluğu mahveder.
  • Sadece kafalarını mutluluklarından başka bir şeye takanlar mutludur...Başka şeyi hedeflerler ve mutluluğu bu hedefe giderken bulurlar...Tek şans, mutluluğu değil, mutluluğa dışsal bir amacı yaşam amacı edinmektir...
  • Eğitimli, kültürlü bir zihnin, kendisini yaşamdan zevk alma ve mutluluk hedefine ne kadar verirse gerçek memnuniyetten o kadar uzaklaştığını görüyoruz.
  • Mutluluk, tıpkı depresyon gibi, kendini güçlendiren bir döngüdür. Depresyon, depresyonda olmanın irade gücünü zayıflattığı, karşılığındaysa depresyonun arttığı ve haliyle inişin devam ettiği, aşağı inen bir spiraldir. Mutluluksa, mutlu olmanın irade gücünü artırdığı ve karşılığında mutluluğun çoğaldığı, yükselen bir spiraldir.
                                     REKLAM VE İD 
  • Bilgi çözümün sadece başlangıcı değil, tüm çözümdür. Dönüşüm anlamanın ta kendisidir. Ama dönüşüm ne çarçabuk ne de kolaydır. hatta görünür bile değildir:" Nasıl bir okyanus ani iniş göstermeden, peyderpey eğim alırsa, bu yöntemde de eğitim, disiplin ve uygulama kademeli olarak etki gösterecek, aniden nihai gerçeği kavramak mümkün olmayacaktır." İşin sırrı,"mantıklı,tutarlı,açık ve faydalı" davranışlar alışkanlığa dönüşene kadar yöntemde ısrar etmektedir. "Tüm başarılar geçicidir.sürekli çabalayınız."
  • İrade, insanın bilmediği ve pek farkında olmadığı dürtülerin egemenliği altına girmesine yol açan "bir kör itici güç." İradenin arzuları sınırsız talepleri sonsuzdur ve tatmin bulan her arzu bir yenisini doğurur. Dünyada mümkün hiçbir tatmin, iradenin özlemini gidermeye, sınırsız arzularına sınır koymaya ve yüreğindeki dipsiz kuyuyu doldurmaya yetemez. 
  • Sonlu olmak...kendi seçmektir. Bir olabilirliğe gitmek suretiyle diğerlerini dışladığını kendine bildirmektir. Dolayısıyla özgürlük eylemi, sonluluğu varsaymak ve yaratmaktır. Ama seçilen sonluluk mutlaka tümüyle kabullenilmeli, girişilenin sonu mutlaka getirilmelidir. Ve bu sorumluluk uygulaması sıkıntıyı devre dışı bırakacaktır:"Dolayısıyla, ne hissettiğimize, ne yaşadığımıza veya ne olduğumuza dair kararı yabancı, dış bir unsur vermeyeceğinden yakınmanın anlamı kalmayacaktır."   
                             ESKİ BEN ve YENİ BİLİM

  • Kendini anlama girişimleri idin (benlik) kendi kendini kandırmayı, kendi kendini meşru kılmayı ve kendini beğenmeyi ustaca kullanarak yarattığı inatçı dirençle karşılaşmakta, bu yüzden hiçbir hezeyan çok saçma, hiçbir doğrulama çok irrasyonel ve hiçbir kendini beğenme zihne kabul edilemeyecek aşırılıkta gelmemektedir.
  • Duyguların asimetrikliği, olumsuz duyguların olumlulardan daha güçlü ve uzun süre kalıcı olduklarıdır."Istırabın gücünün aksine iyilik ve mutluluk zayıftır."
  • İnsan zihnindeki mutluluk programının amacı insani mutluluğu arttırmaya yönelik değildir; çabalamaya devam etmemize yöneliktir. İnsan mücadele etmek üzere tasarlanmıştır. "Birşey için uğraştığımız zamanlar dışında varoluşumuzdan haz duymayız."

                                                 DEVAM EDECEK...

20 Mayıs 2018 Pazar

GÜVENCESİZLİKTEKİ BİLGELİK | Alan W. Watts

                                                             
  • İnsanoğlu ileriye bakacak bir geleceği olduğu sürece mutluymuş gibi görünür, bu gelecek yarının "güzel günleri" ya da mezardan öte sonsuz bir yaşam olabilir...öte yandan yarının "güzel günlerinin" de bir dezavantajı vardır, "güzel günler" geldiğinde daha da güzel günlerin geleceği vaadi olmazsa bu günlerin tam tadına varmak zor olacaktır. Eğer mutluluk daima gelecekten umut edilen bir şeye bağlıysa, o gelecek ve biz yok olana kadar durmadan avuçlarımızdan kaçan boş bir hayali kovalıyor olacağız demektir.
  • İnsanların yaşamın şartlarını iyileştirmek için yaptıkları her şeye rağmen, ortaya koydukları evrensel tablo bireyi nihai umuttan yoksun bırakıyor gibi görünüyor. Bu dünyada yarattıkları mucizelerinin bedeli öteki dünyanın yok oluşudur..."Bütün dünyayı kazanıp ruhunu kaybetmenin insana faydası nedir?" Mantık,zeka ve akıl tatmin edilmiştir ama gelecek için yaşadığımızı hissetmeyi öğrendiği için kalpler hala açıktır. Bilim, yavaşça ve kesin olmaksızın bize birkaç yıllığına bir gelecek verebilir. Sonra herbirimiz için bu gelecekte son bulacaktır. Her şey bitecektir. Yine de ne kadar ötelenirse ötelensin, var edilen her şey yok olacaktır.
  • "Sonsuz yaşam" ve "Tanrı" ile ilgili gerçek;saf, aşikar, yalın ve herkesin görebileceği netliktedir. Fakat net bir şekilde görebilmek için nasıl gözlerin düzeltilmesi gerekiyorsa, anlamak için de zihnin düzeltilmesi gerekir.
  • Yaşamı ve gizlerini onu sımsıkı tutmaya çabaladığınız sürece anlayamazsınız. Aslında onu tutamazsınız, tıpkı bir nehri bir kovaya koyup alıp gidemeyeceğiniz gibi. Eğer akıp giden bir suyu kovanın içinde tutmaya çalışıyorsanız onu anlamamışsınız demektir ve buda sürekli hayal kırıklığına uğrayacağınız anlamına gelir, çünkü kovanın içindeki su akmaz. Akan bir suyu "elde etmek" için onu kendi haline bırakmalı ve akmasına izin vermelisiniz. Aynı şey yaşam içinde geçerlidir. 
  • Ters çaba yasasıyla, "sonsuz" ve "mutlak olanı" bu fani ve göreceli dünyadan kaçmaya çalışarak değil, onu sınırlamalarıyla tamamıyla kabul ederek keşfederiz. Bu, çelişki gibi görünebilir fakaz benzer bir şekilde biz de yaşamın bir amacı olmadığını anladığımızda onu anlamlı buluruz ve "evrenin gizemini" onun hakkında hiçbirşey bilmediğimize inandığımızda öğreniriz. Zihnimizin gözünü yeterince açarsak "gerçeklik ortaya çıkacaktır."
                                                  ACI VE ZAMAN
  • Hayvanlar için mutluluk, kendilerinin hazlarla dolu bir geleceğin beklediğinden emin olmak değil, içinde bulundukları anda yaşamın tadını çıkarmaktır. Beyinleri bizimkilerden daha uzmanlaşmıştır, alışkanlıklarıyla haraket ederler, mantık yürütme ve soyutlama yapamazlar ve oldukça kısıtlı bir hafızaları ve tahmin etme güçleri vardır.
  • Asıl sorun acıya karşı anlık duyarlılığımızdan değil de müthiş öngörü ve hafıza gücümüzden, kısaca zamana ilişkin bilinçliliğimizden kaynaklanmaktadır...Bir hayvanın mutlu olması için içinde bulunduğu anın keyifli olması yeterlidir. Fakat insan bununla asla yetinmez. Keyifli anılar ve beklentilerle ilgilidir daha çok, özellikle de beklentilerle. Bunları garanti altına aldıktan sonra berbat bir "şimdiye" katlanabilir. Bu garanti olmaksızın, anın hazzı ortasında kendini oldukça mutsuz hissedebilir.
  • Anıların ve beklentilerin gücü insanların çoğu için öyle önemlidir ki geçmiş ve gelecek sadece gerçek değil, şu andan da daha gerçeketir. Geçmişi "aydınlatılmadıkça" ve geleceği umutla ışıldamadıkça, şu an mutlu bir şekilde yaşayamazlar.
  • Şu anki mutluluğum büyük oranda mutlu anı ve beklentilerimden oluşuyorsa, şu anın pek de farkında olduğum söylenemez. Bekledğim güzel şeyler olduğunda da yine anın farkında olmayacağım demektir. Geriye ve ileriye bakmaya alışmış olacağımdan şu an ve burada kalmam zorlaşacaktır. Bu durumda gelecek ve geçmişle ilgili farkındalığım içinde bulunduğum anın farkındalığını azaltıyorsa, gerçek bir dünyada yaşayıp yaşamadığımı sorgulamaya başlamam gerekmektedir.
  • Anın gerçekliğinden çok beklentilerle dolu fantastik bir yaşam, tamamen para kazanmak için yaşayan işadamlarına özgü bir sorundur. Çoğu zengin insan parayı kullanmak ve onun keyfini sürmekten çok para kazanmayı ve biriktirmeyi bilir. Yaşamayı beceremezler çünkü hep yaşamaya hazırlanırlar.
  • Bir şeyi arzulamak onun varlığını kanıtlar mı? Bunun gerekli bir şart olmadıını biliyoruz. bu dünyanın değil de başka bir dünyanın vatandaşı olduğumuzu ve bu dünyadaki sürgünümüz bitince kalbimizin arzuladığı gerçek evimize dönebileceğimizi düşünmek arzulayıcı olabilir. ancak eğer bu dünyanın vatandaşıysak ve ruhun memnuniyetsizliğini giderecek nihai bir son yoksa doğa insanı meydana getirerek ciddi bir hata yapmış olmaz mı?
                                          BÜYÜK AKIŞ 
  • Ölmek yaşamaktır, kalmak ve devam etmek ise ölmek demektir. Bir mısır tanesi toprağa düşüp ölmediği sürece, yalnız kalır. fakat ölürse daha çok meyve verecektir.
  • Sanki ikiye bölünmüş gibiyiz. Bir yanda şaşkın ve kafası karışık,kapana kıstırılmış bir yaratık, yani bilinçli "ben" vardır. Diğer yanda ise doğanın bir parçası olan"ben" (doğal ben) vardır ki bu tüm güzellikleri ve beyhude sınırlamalarıyla şımarık bir bedendir.
  • "Ben"in "doğal ben" ve onu kuşatan evrendeki değişime karşı direnmesi garip bir tutarsızlık ve yapay bir çelişki değilmidir? Çünkü değişim yalnızca yıkıcı bir güç değildir. Aslında her biçim bir haraket modelidir ve yaşayan her şey, nehirler gibi, dışa doğru akmazsa içine akamaz.Yaşam ve ölüm iki zıt güç değildir, sadece aynı güce iki farklı bakış açısıdır çünkü değişim hareketi yıkıcı olduğu kadar yapıcıdır da. İnsan bedeni haraketlerde, dolaşımdan, solunum ve sindirimden oluşan karmaşık bir yapı olduğu için yaşayan bir yapıdır. Değişime direnmek, yaşama sıkı sıkıya tutunmaya çalışmak nefesinizi tutmaya benzer: Eğer ısrar ederseniz kendinizi öldürürsünüz.
  • Paranın bir yiyeceğin yenilebilirliğini ve bozulabilirliğini gösteremeyeceği gibi kelimeler ve düşünceler de yaşamın canlılığını temsil etmez. İnsanoğlunun hayal kırıklığının bu kısmı dilin ve düşüncenin yapamayacağı açıklamaları beklemeye alışık olmasındandır. Hyataın bu anlamda "anlaşılabilir" olmasını istemek onun yaşam dışında başka bir şey olmasını istemektir.
                                    BEDENİN BİLGELİĞİ
  • Beyinsel düşünmenin "içgüdüsel bilgeliğe" göre orantısız bir şekilde hayatımıza hükmetmesine ve onu geliştirmesine, böylece de "içgüdüsel bilgeliğin" çöküp körelmesine izin verdik. Sonuç olarak kendi kendimizle savaş halindeyiz -beyin bedenin arzu etmediği şeyleri, beden de beynin izin vermediği şeyleri arzular; beyin bedenin takip etmeyeceği talimatlar verir ve beden beynin anlamayacağı tepkiler verir.
  • Yaşamın "rasyonelleştirilmesinin" hiç de mantıklı olmadığı yönünde bir görüş vardır. Beyin kendisi için yaptığı bir kısır döngüyü anlayacak kadar zekidir. Fakat bununla ilgil bir şey yapamaz. Endişelenmenin mantıksız olduğunu bilmek kaygı duymayı önlemez; aksine mantıklı olmadığınızda daha çok endişelenirsiniz.
  • Beyin, bilinç yapması gerekini yaptığı zaman yani  şu anki deneyimden çıkmak için kıvranmadan ve fırıl fırıl dönmeden ama çaba göstermeksizin anın farkına vardığında kendinden beklenen davranışı sergileyebilir. 
                                      FARKINDA OLMAK 
  • Tek bir gözün olduğunda bütün bedenin ışıkla dolacaktır.
  • Farkındalık, düşünce ve yargılardan arınmış gerçeğin bir görünümüdür. Farkındalığın ortaya koyduğu gerçek sadece kelimelerle sembolize edilebilir ki bu da söz konusu gerçeği doğrudan anlamayanlar için hiçbir şey ifade etmez.
  • Geçmişi yalnızca şimdi ve şimdinin bir parçası olarak bilebilirsiniz.
  • Yaşamın gizemi çözülmesi gereken bir problem değil, yaşanması gereken bir gerçekliktir.
  • Kendinin dışındaki zihin, paranoya, kendiyle birlikte olan ve kendinden kurtulmuş olan, mentanoya'ya dönüşür. Kendini tutmaktan kurtulan eller çalışabilir, kendine bakmaktan kurtulan gözler görebilir, kendini anlamaktan kurtulan düşünce düşünebilir. Bu şekilde düşünmek, hissetmek ve görmek ne kendini tammalayacak bir geleceğe gereksinim duyar ne de kendini haklı çıkaracak bir açıklamaya.O, bu anda, bitirilmiştir.
                                    
                                         

10 Mayıs 2018 Perşembe

BENİM SÖZLERİMLE DÜNYA | Albert Einstein


  • Mutlu bir adam, gelecek hakkında düşünemeyecek kadar bugünden memnundur. (1896)
  • Bu "büyük çağ" içinde yaşarken, kişinin özgür iradesiyle övünen bu deli, yozlaşmış türe ait olduğu gerçeğiyle uzlaşması çok zor. Bilge ve iyi niyetli insanlar için bir yerlerde bi adanın var olmasını nasıl isterdim! Böylesi bir yerde ben bile ateşli bir vatansever olurdum! (1914) 
  • Şöhretle birlikte ben de gittikçe daha da aptallaşıyorum; bu da şüphesiz yaygın bir olgu. (1919)
  • Biliyorum ki lütufkar kader, yıllar süren hummalı çalışmaların ardından birkaç güzel fikir bulmama izin verdi. (1920)
  • Hayal gücü bilgiden daha önemlidir. Bilgi sınırlıdır. Hayal gücü ise dünyayı sarar. (1929)
  • Kolaylık ve mutluluğu hiçbir zaman birer amaç olarak görmedim; böylesi bir etik temelin, bir domuz ağılının ülküsü olduğunu düşünürüm. Her zaman için önümde ışıyan ve beni yaşama mutluluğuyla dolduran ülküler daima iyilik, güzellik ve dürüslük olmuştur. Rahatlık ve mutluluktan bir amaç yaratmak bana asla çekici gelmemiştir. (1930)
  • Mülkiyet, görünüşte başarı,şöhret,lüks...Bana göre bunlar her zaman aşağılık şeyler gibi görünmüştür. Basit ve mütevazi bir yaşamın...beden ve zihin için en iyisi olduğuna inanıyorum. (1931)
  • Bilim insanları, insan ilişkilerde dahil her olayın doğa yasalarına bağlı olduğunu düşünür. Dolayısıyla bir bilim insanı, olaylarının gidişatının duayla değiştirilebileceğine inanma eğiliminde olamaz...Ama aynı zamanda bilim yolunda ciddi anlamda yürümeye başlamış herkes de evrenin yasalarında bir ruhun, insanınkinden engin bir biçimde daha üstün bir ruhun kendini gösterdiğine ikna olmuştur. Bu açıdan bilimi takip etmek özel bir tür dini hissi doğurabilir.(1936)  
  • Neden beni hiç kimse anlamazken herkes seviyor.? (1944)
  • Yine genç bir adam olsam ve yaşamımı nasıl kazanacağıma yine karar vermek zorunda kalsam ne bilim insanı olmak isterdim, ne akademisyen ne de öğretmen. Mevcut koşullar altında hala mümkün olan mütevazı bir derecede bağımsızlığı bulabilme umuduyla daha ziyade bir tesisatçı veya seyyar satıcı olmayı seçebilirdim. (1954)
                                             AŞK 
  • Sen benimle olmadığında kendimi eksik hissediyorum. Oturduğumda uzaklara gitmek; uzaklaştığımda evde olmak; insanlarla konuşurken çalışmak istiyorum; çalışırken oturduğum yerde odaklanamıyorum; yattığımda ise geride kalan günden tatmin olamıyorum.(1900)
  • Ben nasıl yanlız yaşayabilmişim, benim minik meleğim? Sensizken özgüvenim yok;çalışma isteğim yok;hayata karşı zerre keyfim yok. Kısacası sensizken, hayatım koca bir boşluk.(1900)
  • Birini sevmeliyim. Aksi halde bu, sefil bir var oluş olur. Bu "biri" ise sensin.(1912)
                                             AİLE
  • Hayatın bizi, en yakın aile bağlarının bile gittikçe küçülerek alışkanlığa dönüşmüş birer dosluk hailene gelecek şekilde nasılda ruhumuzun ince noktalarından ağır ağır değiştirdiğini görmek çok ilginç. İçten içe birbirimizi anlamaktan ve birbirimizle empati kurmaktan veya diğerinin kalbini hangi duyguların kıpırdattığını bilmekten aciziz artık.(1899)
  • Öğretmenin sana onlara vermese bile piyanoda daha çok hoşuna giden şeyleri çal. En çok yapmayı sevdiğin şeylerden öğrenirsin, öyleki zamanın nasıl geçtiğini bile fark etmezsin. Sıklıkla işlerime öylesine gömülüyorum ki öğle yemeyi yemeyi bile unutuyorum.(1916)
                                          YAŞLILIK 
  • Gençlikte acı veren, olgunluktaysa lezzetli gelen o yanlızlıkta yaşadım.(1936)
  • Bizim yaşımızda, şeytan insana pek boş vakit vermiyor!(1938)
  • İnsanın tüm çağdaşları ve yaşlanan tüm dostları aynı hassas dengede yaşıyor ve insan, bilincinin, bir zamanlar aydınlık olamadığını fark ediyor. Ama baktığın zaman, daha dingin renkleriyle alacakaranlığın da kendine özgü bi albenisi var.(1952)
  • Gençlikte herkes ve her olay eşsiz gibi görünüor. Yaş ilerledikçe, kişi benzer olayların tekrarlandığının daha da çok farkına varıyor. Daha sonra ise daha az sıklıklarla mutluluk ve şaşkınlık yaşıyor, ama aynı zamanda da daha az hayal kırıklığı görüyor.(1954)
                                                          AMERİKA 
  • Amerika'daki yaşamın tümünde baskın olan...hep kadınlar. Erkeklerin hiçbirşeye ilgisi yok; çalışıyorlar, benim daha önce hiçbir yerde görmediğim türden bir çalışma. Geri kalanı ise en aşırı modalara para harcıyan ve kendilerini bir savurganlık perdesinin ardına gizleyen karılarının kuklaları olmuş.(1921)
  • Amerikalılar Almanlardan daha az eğitimli olsalar bile onlarda daha fazla coşku ver enerji var;buda yeni fikirlerin insanlar arasında daha geniş bir biçimde yayılmasını sağlıyor.(1921)
  • Amerikalıllar, Avrupalılardan daha fazla hedefleri ve gelecekleri için yaşıyor. Bir Amerikalıya göre hayat her zaman için gerçekleşmektir, olmak değil...Bir Avrupalıdan daha az bireycidir..."ben"dense "biz"e daha fazla vurgu yapar.(1939)
  • Siyasi kurumların savunulabilir tek amacı bireyin gelişiminin engellenmemesinin sağlanmasıdır...Amerikalı olduğum için kendimi özellikle talihli saymamın sebebi budur.(1942) 
                                             ÖLÜM
  • İnsan yaşamını sürekli bir gerginlikle birlikte sürdürür, ta ki sonsuza dek gitme zamnı gelinceye kadar.(1935)
  • En sonunda herşey bir sanat eseri gibi görünsün diye bireyin yaşamına doğal sınırların konduğu gerçeğinde belirli bir tatmin yokmudur? (1947)
  • Tıpkı yabancı bir eve yapılan kısa bir ziyaret gibi bu var oluş da kısadır. Takip edilecek yol,merkezi kıstlayan ve ayrıştıran "ben" olan ve titreşip duran bir bilinç tarafından zayıf bir biçimde aydınlatılmıştır...Bir grup insan "biz" olduğunda, ahenkli bir bütün haline geldiğinde insanların erişebileceği en yüksek mertebeye erişirler.(1952)
  • İnsan karşına çıkan tüm trajedilerin karşısında güçsüzdür...Ancak tüm acılar bizi,...yaşamımızın küçük bir kısmını o da nadiren paylaşma fırsatı bulduğumuz insanlarla birleştirir...Yüreğimle, eline dokunuyorum.(1954)
  • İhtiyarlıktan beli bükülene, ölüm bir kurtuluş gibi gelir. Kendim de hayli yaşlandığım ve ölümü, nihayetinde tahsil edilecek eski bir borç gibi gördüğüm için bunu artık hayli güçlü bir biçimde hissediyorum. Yine de insan içgüdüsel bir biçimde nihai çözümü erteleyebilmek için mümkün olan herşeyi yapıyor. İşte Doğa bize böyle bir oyun oynuyor.(1955)
  • Canlı olan her şeyle aramda öylesine güçlü bir birlik hissediyorum ki bireyin nerede başlayıp nerede bittiği benim için önemsiz birşey.(1957)
                                           EĞİTİM 
  • Birçok öğretmen, öğrencinin neyi bilmediğini bulmaya yönelik sorular sormakla vaktini harcıyor; oysaki gerçek soru sorma sanatı, öğrencinin neyi bildiğini veya neyi bilme yetisine sahip olduğunu ortaya çıkarmaktır.(1921)
  • İnsanın gerçekleri öğrenmesi çok önemli değildir. Bu yüzden üniversiteye gitmeye çok da ihtiyacı yoktur. Orada öğreneceklerini kitaplardan da öğrenebilir. Sosyal bilimler okulunda alınan eğitimin önemi çok sayıda gerçek öğrenmek değil, zihni, ders kitaplarından öğrenilemeyecek bir şeyi düşünmek üzere eğitmektir.(1921)
  •  Bir öğretmenin ustalık gerektiren sanatı, yaratıcı ifade ve bilgiyle keyif uyandırmaktır.(1934)
  • Okullarda tarih, uygarlığı yorumlamanın bir yolu olarak öğretilmeli, emperyalist gücün ve askeri başarının telkini için değil.(1934)
  • Asıl zorluk, tüm zamanların bilgelerinin aklını karıştıran asıl zorluk şudur: öğretimimizin etkisinin, insanın duygusal yaşantısında nasıl olup da bireyin temel psişik güçlerinin baskısına dayanabilecek kadar kuvvetli olmasını sağlayabilirz? (1938)
  • Kapitalizmin en büyük kötülüğünün bireyleri sakatlamak olduğunu düşünüyorum. Bütün eğitim sistemimiz bu kötülükten mustarip. Gelecekteki kariyerine hazırlık olarak maddi başarıya tapmak üzere eğitilen öğrenciye abartılmış bir rekabetçi tutum telkin ediliyor.(1949)
  • Sınavlara karşıyım; çalışmaya yönelik ilgiyi yalnızca öldürüyorlar. Öğrencinin (üniversite) öğrenimi boyunca ikiden fazla sınav olmamalı. Seminerler düzenleyebilirim ve eğer gençler ilgi olursa ve dinlerlerse onlara bir diploma da verebilirim.(1955)
                                     DEVAM EDECEK

4 Mayıs 2018 Cuma

YAŞAM KOÇUM ARİSTO | Jules Evans


  • İnsan kurallara sığmaz!
  • Epiktetos: "İnsanları sarsan olaylar değil, onlara ilişkin görüşleridir."
  • Delfi tapınağı kahinlerince Yunanistan'ın en bilge kişisi kabul edilen Sokrates, bunun nedeni olarak sadece ne kadar az bildiğinin farkında oluşunu ileri sürmüştür.
  • Rönesans deneme yazarı Michel de Montaigne:"Sokrates, kendisinden ne çok şey çıkarabileceğini göstererek insan doğasına büyük bir iyilik etmiştir. Biz hepimiz sandığımızdan daha zenginiz. Ama bizlere ödünç alıp dilenmek öğretilmiş...(Yine de) rahatça yaşamak için bir parça öğretiye ihtiyacımız var. Sokrates de bize, bunun içimizde olduğunu, nasıl bulacağımızı, nasıl kullanacağımızı öğretir."
  • Çoğu ıstırabın kaynağı, diye ile sürer Epiktetos, düştüğümüz iki hatadır. Birincisi, elimizde olmayanlardan oluşan alanda mutlak egemenlik kurmaya çalışırız. Başaramayınca çaresizliğe, öfkeye, suçluluk duygusuna, kaygıya depresyona kapılır, kontrolden çıkarız. İkincisi, bizim kontrolümüzde olan düşünce ve inançlarımızın sorumluluğunu üstlenmeyiz. Bunun yerine düşüncelerimizin suçunu dış dünyaya, ana babamıza, arkadaşlarımıza, patronlarımıza, ekonomiye, çevreye, sınıfsal sisteme atar, kendimizi bir kez daha küskünlük, çaresizlik, kurban edilmişlik, kontrol dışı koşulların insafına terk edilmiş buluruz.
  • Sosyal kaygısı olan biri başkalarının kendisi için ne düşündüğüne takılır kalır. Başkalarının bizim kontrolümüzde olmayan düşüncelerini saplantı haline getirdiğinden gergin, paranoid ve çaresiz bir hale gelir. Kendimize neyin elimizde olduğu, neyin olmadığını hatırlatarak çaresizlik ve umutsuluk hislerimizi aşabiliriz.
  • Epiktetos, "Özgür iradenizin hırsızı yoktur."
  • Aksilikler haraket biçimimizi ve içsel özgürlüğümüzü bileme fırsatları olarak görülebilir. Epiktetos, "İnsanın ne olduğunu koşullar gösterir." 
  • Stoacı filozof Musonius Rufus,"Yiyeceği gücün besini olarak görmelisiniz. Ona bağımsız bir açıdan bakın. Neden yeriz? Yeriz çünkü bedenin buna ihtiyacı vardır. Ama haddinden fazla zevk almaya başlarsanız kontrolü ona kaptırmanız tehlikesi vardır. Sokrates'in dediği gibi: Yaşamak için yiyin, yemek için yaşamayın.
  • Erdem teorik bilgilerden ibaret değildir. Tıpkı bir hekim yada müzisyenin işlerinin teorik yanında uzmanlık kazanmakla yetinmeyip bunu hayata da geçirmeleri gibi, iyi olmak isteyen bir insan da öğretileri döne döne öğrenmekle kalmayıp uygulamalıdır.
  • Epiktetos:"Kendinizi öfke nöbetlerinden kurtarmak istiyorsanız...öfkelenmediğiniz günleri sayın." Kötü bir alışkanlığı bıraktığınız günleri sayarak iradenizi ve gelişim hissinizi güçlendirirsiniz. Epiktetos'a göre bir alışkanlığı ortadan kaldırmanın sihirli süresi otuz gündür. "Kötü bir alışkanlıktan otuz gün uzak kaldıysanız Tanrıya şükredin çünkü alışkanlık tamamen yokedilmeden önce zayıflamalıdır."
  • Walter Mischel'in çalışması "şekerleme deneyi." Çocuklar bir odaya önlerinde bi kase şekerleme ile bırakılıyor ve onlara iki seçenek sunuluyordu: Hemen bir şekerleme ya da on beş dakika beklerlerse iki şekerleme alabilirlerdi. Çocukların yaklaşık üçte biri kendilerini on beş dakika tutmayı başarıyordu. Yirmi yıl sonra Mischel, çocukların şekerlemeye direncinin süresiyle hayatta daha sonraki başarıları arasında bağlantı olduğunu gördü. Şekerleme ödülünü erteleyenler daha sonraki okul hayatlarında o kadar az davranış sorunları yaşıyor ve derslerinde başarılı oluyorlardı.
  • Stoacılar, tıpkı bir boks antrenörünün idmanınızda ne kadar ilerlediğinizi görmeniz için karşınıza zorlu bir çalışma arkadaşı çıkarması gibi Tanrı da, fiziksel,zihinsel ve ruhsal ne kadar yol kat ettiğinizi görmeniz için yolunuza güçlükler çıkarır. Bir zorlukla karşılaştığınızda Tanrının sizi bir güreş hocası gibi zorlu bir adamla eşleştirdiğini hatırlayın.'Ne için?' diye sorabilirsiniz. Ne için mi, bir olimpiyat fatihi olasanız diye.
  • Seneca, tam da duygularımızın kabarmaya başladığı sıra seçimin elimizde olduğu bir an bulunduğu noktasında ısrar eder. Öfke bir duruma ilişkin vardığımız hükümden kaynaklanır. Bu hüküm, onun objektif bir olgu değil, yargı olduğunun farkında bile olamadığımız kadar alışkanlık haline gelip yer etmiş olabilir. Ama zihinlerimizi Sokrates'in bizlere öğrettiği gibi inceleyecek olursak inançların güçlü duygularımızı yarattığını görebilir ve bu inançları kabul edip etmeyeceğimize karar verebiliriz.
  • Seneca, "Kötü alışkanlıklar sinsice ilerler ve en yakındakilere geçer. O halde arkadaş seçimimizde de karakterlerine dikkat etmeliyiz. Öfkenin yanlışlarını sürekli göz önünde bulundurur, onu gereğince değerlendirirsek öfkeye kapılmaktan kurtuluruz.
  • Öfkenin şımarık, çocukca ve değer bilmez bir yanı var. Dünya hemen oracıkta bizim "kralca bakış açımızı" benimsemeyecek olduğunda çocuk gibi tekmeler savuruyor, bağırıp çağırıyoruz. Elimizdekilerle kendimizi talihli saymaktansa dünyanın bize borçlu olduğu şeyleri düşünüyoruz. Seneca, "Kendi ödediğine değeri yüksek biçerken senin için ödenene az biçmen." Öfkeli insan dünyanın kendisine borçlu olduklarına son derece duyarlıyken elindekiler karşısında kördür.  
  • Seneca, "Bilge kişi başına gelecek hiçbirşeyin beklenmedik olmamasını sağlayacaktır. Olabileceklere geçekleşmesi beklenen şeyler gözüyle baktığından tüm kötülüklerin saldırısını yumuşatır. Bunlar gelmesini bekleyen için öngörülmemiş şeyler olmaktan çıkacak, üzerinde hiç durmamış ve sadece iyilik bekleyenler içinse ciddi bir darbe olacaktır."
  • Epikuros, "Haz yaşamın başı ve sonu derkenbundan kimilerinin cehalet, peşin hüküm veya bile isteye yanlış gösterme niyeti ile anladıklarının aksine, savurganca ya da tensel hazları kast etmiyoruz. Haz ile demek istediğimiz bedende acının, ruhta çalkantının yokluğudur. Kesintisiz bir içki, eğlence ve cinsel aşk değildir; her bir tercih ile kaçınmanın temelini berrak bir düşünce ile irdelemek ve ruhu en fazla tedirgin eden bütün inançların defedilmesidir."
  • Epikuros,"Mutluluk getiren şeylerin alıştırmasını yapmalıyız" diye yazar. Hazzı genelde yanlış yerlerde aradığımızdan haz dolu bir hayat çaba gerektirir. Yanlış seçimler yaparız, bunlar bizi duygusal olarak telaşlı kılar. Onun için akılcı hazcılar haline gelmeliyiz. Bunu da "erdem" ya da "ödev" gibi asık suratlı, ciddi kavramlar uyarınca değil, rasyonel çıkarımız öylesini gerektirdiğinden yapmalı. Epikuros takipçilerine,"Kendi içinde hiçbir haz kötü değildir" der."Ama bazı zevk veren şeyler, bu zevklerden çok daha büyük sıkıntılar barındırır."
  • Epikuros bizlerin mutlu olma konusunda ne kadar kötü, kendimize mutsuzluklar icat etmede ise ne kadar yetenekli olduğumuzu kavramıştı. Ruhumuzu öldüren işimizi sürdürürken kendimize gelecekte bir gün, terfi ettiğimizde, zengin ya da emekli olduğumuzda mutlu olacağımızı söyleyerek mutluluğumuzu erteleyebiliriz. Bu sırada yaşadığımız an farkına da tadına da varılmaksızın elimizden kayar gider."Sevincinizi neden ertelersiniz?
  • Seneca,"Geçmiş acıları peşimiz sıra sürüklemenin ne yararı var, o vakit mutsuz olduğunuz için şimdi de mutsuz olmanın?" Psikoanaliz bizi geçmişe dalıp bedbahtlığımızın bütün suçlarını bulmaya teşvik eder. Epikurosculukta (Stoacılık ve Budizm) gibi bizi ana ve şimdi ile burada bulunan inançlarımıza geri getirir.
  • Epikuroscu ozan Horace;"An ile mutlu olan ruha gelecekte olabileceklerden kaygılanmaktan nefret etmeyi öğretelim."
  •   
                           
                               
                                          DEVAM EDECEK...

Popüler Yayınlar